Popüler
yerler yavaş yavaş büyük şehirlerin kalabalığına ve gürültüsüne dönüşmeye
başladıkça, huzuru doğada arayan insanlar alternatif yerlere yönelmeye
başladılar. “Alternatif derken?” sorusunu duyar gibiyim. Burada kastettiğim şey
hiç şüphesiz ki mutlak natürelliğin yaşandığı, insanların kalabalıkla değil;
denizle ve doğayla zaman geçirdiği, bir mayo ve çıplak ayakla yürümenin insanı
gülümsettiği yerler. Bu yerlerden biri de hemen hemen her yaştan insanın
hayatında yer edinmiş bir yer olan Ayvalık..
Ayvalığa gelince ilk yaptığım şey hiçbir zaman şaşmaz. Ana caddenin akıp giden kalabalığına karışırım ve doğruca Talatpaşa caddesine yürürüm. Caddeye döndüğümüzde, az ileride köşede hemen sağdaki Güler Tatlıhanesi’ne girip doyasıya sevdiğim şeyleri yemek beni her zaman gülümsetir. Buradaki kalabalığa hiçbir zaman şaşırmamanız gerekir. Asla boş kalmaz ve günün her saati önünde kuyruklar oluşabilir. İçeri girince iki tane masa vardır ve boş olduğunda dışarıdansa bu masalardan birine kurulup dükkânın tarihine karışarak tatlılarımı yemeye bayılırım. Buraya geldiğinizde limonatayla beraber damla sakızlı kurabiye ve tahinli kurabiyelerden yemenizi şiddetle öneririm. Bir de damla sakızlı dondurmayla sunulan lor tatlısı vardır ki betimleyebilmek imkansız.. Merak etmeyin, o kadar lezzetliler ki bunların hepsini aynı anda yiyebiliyoruz. Hatta bunun üstüne utanmıyoruz ve hesabımızı öderken son olarak da külahta damla sakızlı dondurmamızı istemeyi unutmuyoruz. Zira öyle ki bu dondurma size daha önce yediğiniz tüm damla sakızlı dondurmaları unutturacak.
Bir konuyu belirtmek gerekir ki
vaktiniz kısıtlıysa, sokaklarda kaybolma işini Ayvalık’ta değil Cunda’da
gerçekleştirin derim zira oradaki evler buraya kıyasla daha bakımlı ve
cezbedici oluyor. Cunda Adası’na hemen marina önünden kalkan motorlarla ya da
taksi dolmuşlarla kısa sürede geçebilirsiniz. Cunda’da ilk yapmanız gereken şey
herhangi bir sokaktan içeri dalıp en tepeye doğru yürümek. Yaz aylarında
oldukça sıcak oluyor ama manzara, evler ve sokaklar gerçekten görmeye değer. En
tepeye çıkınca ya değirmene yani Aşıklar Tepesi’ne çıkıyorsunuz ya da Koç
Müzesine. Değirmen tarafındaysanız değirmene kadar ilerleyin ve arkasındaki
muhteşem körfez manzarasına bakıp derin bir nefes alın. Hemen solunuza
baktığımızda ilerideki tepedeyse Koç Müzesi’ni görüyorsunuz. Oraya da kısa ve
keyifli bir yürüyüşle varabilir,
Ayvalığın o muazzam manzarasına karşı biranızı ya da kahvenizi
yudumlayabilir ve müzedeki eşşiz eserleri inceleyebilirsiniz.
Koç Müzesi |
Aşağıya
döndüğümüzdeyse sahil yoluna paralel sokaktaki evleri, dükkânları şöyle bir
görmelisiniz. Yemek için iyi olan yerler, sanılanın aksine sahildekiler değil
iç taraftakiler benden söylemesi.. Daha sonra, limanda az ileride tüm Ege sahil
kasabalarının vazgeçilmezi olan incik boncuk dükkânlarında adaya özgü ürünler
bulabilir ve yıl boyunca size şans getirmesini dileyebilirsiniz. Ve unutmadan
söylemeliyim ki Ayvalık maceranızı anlatırken asla sahildeki Taş Kahvede bir
dibek kahvesi içmedim demeyin. Adanın en eski kahvehanelerinden olan Taş
Kahve’ni içerisi de mutlaka görülmeli. Son yıllarda kendi dövdükleri
kahvelerini paketlediler ve satıyorlar, kaçırmayın derim. Ayvalık tostu meraklıları
da tostu burada oldukça uyun fiyata yiyebilirler. Denize girmek için vakti ve
arabası olanlar, Patriça ve Ortunç koylarını mutlaka deneyimlemeliler. Ortunç
koyunda yer alan Ortunç Otel, sahili için yüz lira giriş parası alıyor.
İçerinin güzelliği Kuzey Ege’ye hakim olan herkesin dilinde olduğundan, burayı,
vakti ve parası olanlar için kaçırılmaması gereken bir yer olarak görüyorum.
Arabamız yok ama vaktimiz var diyorsanız, Ayvalığa dönüyorsunuz ve dolmuşa
atlayıp Sarımsaklı ya da Badavut sahillerine vuruyorsunuz kendinizi.. Tabi
meşhur Sarımsaklı sahillerinin her daim kalabalık olacağı unutulmamalı..
Gün
batıyor ve karnımız yine acıktı diyenlerdenseniz, Ayvalık’tan Sarımsaklı yönüne
doğru konumlanan Çamlık Mahallesi kıyısındaki Yelken Cafe’nin manzarasını ve
deniz ürünlerini şiddetle tavsiye ederim.
Günü
bitirdik ve geriye tatlı bir yorgunluk kaldı. Çalan Yunan ezgileri
kulaklarınızda, akşam rüzgarı teninizde, yatağınıza uzanın ve gözlerinizi bir
Kuzey Ege rüyasına dalmak için kapatın.. Benim Ayvalık maceralarım burada
bitiyor. Yolu düşenlere bir nebze yardımım olursa ne mutlu bana..
***Minik dostlarımızı unutmayan Ayvalık Belediyesi'ne bu duyarlılığından ötürü bir alkış!!
Ayvalık Belediyesi minik dostlarımızı da unutmamış! |
Sokak kapıları.. |
Yorumlar
Yorum Gönder