Ana içeriğe atla

Ege'nin Öteki Yakası: Midilli Adası

Midilli, Türkiye'ye en yakın Yunan adalarından bir tanesi. Pek çok kuzey ege sahil kasabasından yüzme mesafesinde gibi gözüken bu adayı gelin biraz daha yakından tanıyalım. 
     Güneş, akşamları yazlığımızın balkonundan gözüken bu adaya doğru batarken, oradaki yaşamı hep merak etmişimdir. Sahilde yürürken ya da radyoyu açıp orada çalan frekansları dinlediğimde hep iç geçirmişimdir şöyle bir gitsem diye. Nihayet bir fırsatını buldum ve hemen koyuldum annem ve babamla bu şirin adanın yollarına.
   Midilli'ye en yakın ulaşım şekli, Ayvalık'dan sabah erken saatlerde kalkan minik feribotlar. 25 Euro gibi bir ücretle gidiş dönüş yapılabiliyor. Tabi vizesiz girebilmek için yeşil pasaportunuzun olması şart, bir de Kıbrıs'a pasaportlarınızla giriş yapmamış olmanızda önemli bir husus Yunanlılar için. Hemen uyarmalıyım ki Ayvalık'dan hareket etmeden önce gelip adayla ilgili rehber kitap ve harita satmaya çalışan amcalara dikkat! Burada para vererek alacağınız bu yayınlar, karşıda ücretsiz dağıtılıyor benden söylemesi..
     Kısa bir bekleyişin ardından feribotumuz kalkışı yapıyor ve masmavi ege sularında yol alıyor güzel Ayvalığı  geride bırakarak. Kimbilir kaç Türk ve kaç Yunan geçti bu sulardan.. Evlerini, hayatlarını geride bırakarak geçip gittiler. Ada, en baştan beri çok yakındaymış gibi gözükse de, yol birazcık uzun, yaklaşık bir buçuk saat sürüyor. Biz günübirlik gidiyorduk, orada bir şekilde gezeriz diye düşündük fakat turlarla gidenlerin hepsi 1 gece konaklama yapmak zorundalar ve daha sonraki gidişimde anladım ki çok haklılar.
      Feribottan indikten sonra kasıtlı olarak yapıldığını düşündüğüm -çünkü çadır direkleri vardı fakat çadır yoktu- güneş altında vize kontrol sırası uygulaması vardı. Onlarca insan sırada, 40 derecede güneşin altında uzun uzun bekletiliyordu. Her neyse, oraya giderken zaten milliyetçi duygularımı denizde bırakmıştım fakat az da olsa sinirlenmedim değil. Karaya çıktığınızda tura katılmadıysanız araba kiralamak zorundasınız fakat adanın yollarının oldukça dar ve virajlı olduğunu söylediklerinde pek cesaret eden olmuyor. Biz feribotta tanıştığımız birkaç kişiyle iki araba kiraladık ve Midillili Yorgo amcayı da şöför olarak aldık. Yorgo amca hiç Türkçe ve İngilizce bilmemesine rağmen bir şekilde iyi anlaştık. Onunda Türk televizyon kanal ve radyolarını dinlediğini öğrendiğimde kendimden çok da farklı bulmadım. Zaten genel olarak iki halk tamamen aynı sayılabilir. Güleryüzlü, konuşkan, düşmanlık beslemeyen güzel insanları orada da bulmak mümkündü. Adanın belli başlı gezilecek yerleri var ve adayı bir günde gezmek mümkün ama siz denizin keyfini de çıkarırım diyorsanız 2 gün ideal. Zaten konaklamada çok pahalı değil.

Adanın kuzey taraflarında birbirinden güzel manzaralı Yunan restoranları bulmak mümkün. Fiyatlar böyle bir gezi için - bir Avrupa adası olduğunu da varsayarsak- çok da pahalı sayılmaz. Balıklar, tatlılar, biralar ve uzolar (yani rakılar), her şey lezzetli ve Türkiye'de ne varsa orada da o var. Adanın merkezi Ayvalığın biraz daha iyi bakılmış halini anımsatıyor. Daha bakımlı evler, kiliseler ve hemen arkasında yükselen zeytinlerle dolu tepeler..

Özetle Midilli değişik bir tat almak isteyenler için ideal, fakat beklentileri öyle çok yükseklerde tutmamakta fayda var. Ama iyi ki gitmişim diyebileceğiniz bir yer, neticede bir Yunan adası ve adaya hakim bir Yunan kültürü var. Bitirmeden hatırlatmalıyım ki dünyanın en güzel zeytinyağları bu adada satılıyor, kaçırmayın.. İyi yolculuklar.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Müge Boz ile Keyifli Bir Sohbet

Tekrar merhaba arkadaşlar, bir haftadır pek yazamadım fakat şimdi güzel bir işle yeniden buradayım. Cuma günü Müge Boz ile birlikteydik ve güzel bir sohbet gerçekleştirdik. Şimdi sizleri meraklandırmadan hemen bu ufak röportajımı yayınlıyorum: 1) Müge Boz için İstanbul nedir?  İstanbul benim için tam anlamıyla bir ikilem. Bu şehirde pek çok ikilem var. En basitinden, ufak bir alışverişe bile çıksak Tahtakale'de ya da Nişantaşı'nda bulabileceğimiz güzel şeyler var. Aynı durum gezerken ya da pekçok farklı alanda söz konusu. Bambaşka iki dünya var ama aslında herkese hitap ediyor. Bu ikilemlerde olmayı seviyorum, İstanbul doğduğum yer ve benim için çok özel. 2) Müge Boz'u Twitter, Facebook gibi sosyal platformlarda neden göremiyoruz?  Hazır değilim (gülüyor)! Ben zaten internetle çok fazla ilgilenen bir insan değilim. Facebook'un çıktığı dönemde heyecanla arkadaşlarımızı ekledik ama ondan sonra pek kullanamadım. Bilgisayar başında oturup insanlar bana yazsın, ben ...

Almanya Sevmeyenlere İnat Bir Alman Şehri: Hansestadt Hamburg

http://en.wikipedia.org/wiki/File:AlsterPanorama.jpg         Etrafımızda pek çok insan Almanya'nın ve Almanların soğukluğundan, iticiliğinden yakınır durur. Kim haklı kim haksız orasını bilemeyiz, ırkçılık yapacak halimizde yok. En iyisi ben size hiçbir şehre benzemeyen Almanya'nın 2. en büyük şehri olan Hamburg'u anlatmaya çalışayım. Öncelikle Almanya deyince akla ilk gelen Berlin, Münih, Düsseldorf gibi şehirlerden çok daha farklı bir karakteristiği var bu şehrin. Mimari yapısı, insan çeşitliliği, iklim, ulaşım kısaca pekçok şey diğer şehirlerden çok daha farklı. Bir Alman arkadaşım Hamburg'a yaklaşınca etrafta her yerin turuncu olacağını söylemişti. Gerçekten de bu şehir turuncu! Klasik Alman yapılarının aksine bir kuzey şehri kültürü hakim bu şehre.. Avrupa'nın  2., dünyanın ise 9. en büyük limanına sahip olan bu şehir, deniz kenarı olsa da şehir merkezinde gördüğünüz yüzlerce kanal denizin sadece küçük kolları. Zira Amsterdam ve Venedik'de bul...

Kaz Dağları'na..

Merhaba yüce Kaz Dağları... Merhaba Olimpos tanrılarının, Zeus’un yuvası… Troya’ya giden yollarıyla dünya kültürünün büyük mirası İlyada’nın bol pınarlı, vahşi hayvanların anası İda Dağı ... Alp sıradağ sisteminin devamı, dünyanın en büyük ikinci oksijen kaynağı… Zirvene ilk çıkışımı hatırlıyorum da, çocukken denizden görüp zannettiğimin aksine tek bir sıra değil, arkalara doğru uçsuz bucaksız ve yemyeşildin... Şaşırmıştım. Ne bitmez, sonsuz bir yeşillik demiştim, asla yıkılmaz, yansa da bitmez. Öyle oksijenliydin ki gecelerce uyumasak yine dinlenmiş hissederdik. Büyüdükçe kıymetini daha iyi anladım. Kimsenin girmediği, bilmediği şelalelerine tırmandım... Saklı zeytinlerinin arasından vadilerini keşfettim. Ceylanlarını, domuzlarını, ayılarını, böceklerini, kuşlarını ve endemik bitki türlerini gördüm. Arılarından kaçtım bazen, bazen tıstıslarından... Üzüldüm, kendimi sana attım. Sevindim, yine sendeydim. Yüzerken Egenin masmavi sularında, seni daha heybetli görebilmek için açıldım...