Ana içeriğe atla

İstanbul'u Sevmek







Yıldızları görmek imkansızdır bu şehirde. İstanbul öyle parlak, öyle ışıl ışıl bir yerdir ki tüm yıldızlar sönük kalır yanında. Bir şehrin nefes aldığını, yaşadığını hissedersiniz burada. Bu şehri severseniz, büyüklüğüyle, tarihiyle, eskiye yeni karışmış kokusuyla, deniziyle, çarpık yapılarıyla, hızıyla, trafiğiyle, kalabalığıyla, çeşitliliğiyle seversiniz. Asla uyumaz İstanbul, yorulmak nedir bilmez. Yükü çok ağırdır ama banamısın demez, korkulara boyun eğmez. İstanbul'u sevmek için neden aramaya değmez, İstanbul'a neden denmez..Yalnızken kayboluversen bu şehirde, binalar, ağaçlar, deniz, tarih arkadaş olur sana, büyülerler seni, ayrılamazsın. Heryerde camiler vardır..O kadar büyük, o kadar gösterişli, tarihe meydan okuyan camiler.. Aynı zamanda o kadar günahkardırki bu şehir,  onca cami, onca ezan  İstanbul’un günahlarını  temizlemeye yetmez..Sevdiklerinleysen, her yer anı kokar, yine olsun istersin, özlersin. Yine o boğazda yürümek, yine o vapurdan tarihi yarımadaya, Galata’ya dalıp gitmek, Kız Kulesi'ne gülümsemek önünde rüzgara kapılan martılarla...Bebek'den Hisara doğru yürümek rüzgara karşı..Asmalımescit kalabalığına karışmak bir cumartesi gecesi,dostlarla rakı sofrasına oturup dertleri dökmek, anlatmak,paylaşmak..Uzaktayken özlemdir İstanbul, ne kadar kaçarsan kaç o senin, sen onun parçasısındır. Bir parça olmadan yaşamak eksik yaşamaktır.. Eksikliğe gelemez İstanbul. İstanbul'u sevmek, kendini sevmektir. İstanbul'u sevmek her şeye bedeldir..


  























Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Müge Boz ile Keyifli Bir Sohbet

Tekrar merhaba arkadaşlar, bir haftadır pek yazamadım fakat şimdi güzel bir işle yeniden buradayım. Cuma günü Müge Boz ile birlikteydik ve güzel bir sohbet gerçekleştirdik. Şimdi sizleri meraklandırmadan hemen bu ufak röportajımı yayınlıyorum: 1) Müge Boz için İstanbul nedir?  İstanbul benim için tam anlamıyla bir ikilem. Bu şehirde pek çok ikilem var. En basitinden, ufak bir alışverişe bile çıksak Tahtakale'de ya da Nişantaşı'nda bulabileceğimiz güzel şeyler var. Aynı durum gezerken ya da pekçok farklı alanda söz konusu. Bambaşka iki dünya var ama aslında herkese hitap ediyor. Bu ikilemlerde olmayı seviyorum, İstanbul doğduğum yer ve benim için çok özel. 2) Müge Boz'u Twitter, Facebook gibi sosyal platformlarda neden göremiyoruz?  Hazır değilim (gülüyor)! Ben zaten internetle çok fazla ilgilenen bir insan değilim. Facebook'un çıktığı dönemde heyecanla arkadaşlarımızı ekledik ama ondan sonra pek kullanamadım. Bilgisayar başında oturup insanlar bana yazsın, ben ...

Almanya Sevmeyenlere İnat Bir Alman Şehri: Hansestadt Hamburg

http://en.wikipedia.org/wiki/File:AlsterPanorama.jpg         Etrafımızda pek çok insan Almanya'nın ve Almanların soğukluğundan, iticiliğinden yakınır durur. Kim haklı kim haksız orasını bilemeyiz, ırkçılık yapacak halimizde yok. En iyisi ben size hiçbir şehre benzemeyen Almanya'nın 2. en büyük şehri olan Hamburg'u anlatmaya çalışayım. Öncelikle Almanya deyince akla ilk gelen Berlin, Münih, Düsseldorf gibi şehirlerden çok daha farklı bir karakteristiği var bu şehrin. Mimari yapısı, insan çeşitliliği, iklim, ulaşım kısaca pekçok şey diğer şehirlerden çok daha farklı. Bir Alman arkadaşım Hamburg'a yaklaşınca etrafta her yerin turuncu olacağını söylemişti. Gerçekten de bu şehir turuncu! Klasik Alman yapılarının aksine bir kuzey şehri kültürü hakim bu şehre.. Avrupa'nın  2., dünyanın ise 9. en büyük limanına sahip olan bu şehir, deniz kenarı olsa da şehir merkezinde gördüğünüz yüzlerce kanal denizin sadece küçük kolları. Zira Amsterdam ve Venedik'de bul...

Kaz Dağları'na..

Merhaba yüce Kaz Dağları... Merhaba Olimpos tanrılarının, Zeus’un yuvası… Troya’ya giden yollarıyla dünya kültürünün büyük mirası İlyada’nın bol pınarlı, vahşi hayvanların anası İda Dağı ... Alp sıradağ sisteminin devamı, dünyanın en büyük ikinci oksijen kaynağı… Zirvene ilk çıkışımı hatırlıyorum da, çocukken denizden görüp zannettiğimin aksine tek bir sıra değil, arkalara doğru uçsuz bucaksız ve yemyeşildin... Şaşırmıştım. Ne bitmez, sonsuz bir yeşillik demiştim, asla yıkılmaz, yansa da bitmez. Öyle oksijenliydin ki gecelerce uyumasak yine dinlenmiş hissederdik. Büyüdükçe kıymetini daha iyi anladım. Kimsenin girmediği, bilmediği şelalelerine tırmandım... Saklı zeytinlerinin arasından vadilerini keşfettim. Ceylanlarını, domuzlarını, ayılarını, böceklerini, kuşlarını ve endemik bitki türlerini gördüm. Arılarından kaçtım bazen, bazen tıstıslarından... Üzüldüm, kendimi sana attım. Sevindim, yine sendeydim. Yüzerken Egenin masmavi sularında, seni daha heybetli görebilmek için açıldım...